25 Temmuz 2014 Cuma

Almanya-Polonya-İtalya-Avusturya-Macaristan

İş için ne kadar mobil olunabilirse sanıyorum ben oldum :) seyahat ettiğim birçok yerde aylarca, haftalarca kaldığım için de hafta sonları gezmek için zamanım da oldu, sanıyorum oldukça şanslıyım :)..Üstünden zaman geçtikçe gittiğim, gördüğüm yerleri unutmaya başladığımı fark ettim..şimdilik hatırlayabildiklerimi not edeyim ki, ileride hafızama yardımcı olsun diye ortaya karışık bişiler yazmaya karar verdim :)
İlk olarak yavru vatan Almanya :) benim için "bizim köy" kavramına sahip olduğum ilk yer :).. Münih, Stuttgart, Ausburg, Ulm, Freiburg...ve civarlarındaki malesef isimlerini unuttuğum bir çok köy.. bizim köy ise Dillingen an der Donau :) Dillingen de kaldığım sürece kaldığım ve beni çok güzel ağırlayan, kıbrıslı damat sayesinde kahvaltılarda hellim ve domates yiyebildiğim, yemekten sonra türk kahvesi içebildiğim otel ve sahibesi (benim deyimimle naninni) başta olmak üzere çalışan kızları sanıyorum asla unutamam.. yolu düşen olur mu bilmiyorum ama olursa diye yine de yazayım Dillinger Hof :)
Haftasonlarımın çoğunu geçirdiğim Ulm..çok Türk var..zaten Almanyada genel olarak çok Türk var..ilk seyahatlerimde ingilizcesini hatırlayamadığım kelimeler için kendi kendime söylenirken, yanımdan hemen Türkçe cevaplar gelmeye başlayınca farkettiğim gerçekler..anonslar, uyarılar..birçok şeyin Türkçesini bulmak da mümkün Almanya'da..her köy/şehirin ana bir yürüyüş caddesi var..tüm alışveriş mekanları ve restaurantlar buralarda..Ulm de her haftasonu, Tuna nehri yanında festivaller düzenleniyor..
beer garden lar bizim çay bahçeleri gibi yaygın...old town kısmı çok güzel, evlerin mimarisi, sokakların restarasyonu..minik venedik kanallarıyla süslenmiş güzel evler..meydanında görkemli bir katedrali var..1908 yılına kadar dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmış..161 m... ilk gittiğimizde, izin verdikleri kadar yukarıya çıkmıştık..20 li yaşlarda insanın enerjisi bir başka oluyor tabi :) o kadar merdivene rağmen, manzara gerçekten harikaydı.. :)
vee en sevdiğim şehir Stuttgart.. :) havaalanı küçük ve kolay, yollar anlaşılır ve kolay..yabancılık çekmeden vakit geçirdiğim yerlerden biri..meydanı, parkı, ve ana caddesi ile Daimler, Bosch gibi şirketlerin merkezi..İlk aklıma gelen güzel sahneler; kocaman yemeyeşil güzel parkı..havuz kenarında güneşlenen ve kitap okuyan insanlar..küçük sahnelerde müzik yapan gruplar..dasnlarıyla bunlara eşlik eden 80 li yaşlarındaki teyze ve amcalar..H&M ile ilk tanıştığım yer ise ana caddesi..o zamanlar çok üzülüyordum neden bizim ürettiğimiz ürünler bizde satılmıyor diye, neyseki açtılar ama bence hala tutturamadılar, oradaki mağazaların ürün çeşitliliğini..bir de çok sevdiğim bir pizzacı vardı meydana yakın..siparişi veriyorsunuz, ödemeyi yapıyor, masanıza geçiyorsunuz, bu arada size mobil bir cihaz veriyorlar..siparişini hazır olunca bu cihaz siren gibi ötüyor ve kırmızı yanıp sönüyor..cihazı teslim edip, siparişinizi gidip alıyorsunuz..kalabalığı çok iyi yönettikleri için çok hoşuma gitmişti...pizzaları da ayrıca çok lezzetliydi hatırlıyorum :)
Münih i bir türlü sevemedim..havaalanı hep karışık geldi belki ondan :) bir de hava hep kapalıydı ben oradayken..belki onun da etkisi var.. :) bir büyük meydanı var october fest in yapıldığı..marienplatz..hep öteleyip, hiç gitmediğim için her ekim söyleniyorum kendime, sen o kadar git gel, bir october fest e katılma...
Ausburg, Münih ile Dillingen arasında her ikisine de çok yakın.. buraya eğlenmeye gittiğimizi hatırlıyorum, güzel, büyük gece kulüpleri var..
Freiburg, burası da Fransa sınırında, şaraplarını sevdiğimiz Bordeaux bölgesine çok yakın..otoyolun bir yanı almanya bir yanı fransa.. :)
ve başta yazdığım gibi hatırlayamadığım bir çok güzel köy..arkadaşlarımın yaşadığı köyler.. ortaçağdan kalma, kale içerisindeki evlerin korunduğu, sit alanı olması sebebiyle devlet korumasındaki ama hayatın da devam ettiği muhteşem evlerin olduğu köy..medeniyet farklı şey :)
Almanya ve Almanlar benim için özel..soğuklukları kısmı bazıları için geçerli.. tanımadığım kişilerin bana selam verdiği, sürekli gülümsediği ve birbirlerine komşu ziyaretine gittikleri, sarıldıkları ortamları gördükten sonra, selam verdiğinde altında kötü birşey arayan akdenizin sıcaklığını sorgulamadan edemiyor insan..kim soğuk? kim sıcak?... :)
Almanya için notlarım 2006-2012 arası..baya da zaman oldu görmeyeli..özlem gidermenin zamanı da gelmiş olmalı.. :)

Diğer yavru vatan İtalya.. Abiategrasso denen bölgeye kaç kez gittim bilmiyorum..(en az 5-6 kez vardır.. ) Her gidişimde yine bulamıyorum,, yine bulamıyorum..İtalya'nın yol levhaları Türkiyedekilerden daha fena.. bizde Çeşme otellerini göstermek için yazılı minik yön levhaları, onlarda ana yol levhası..sisli bir günde saatlerce oteli arayışımı hatırlıyorum, burayı ne zaman ansam..İtalya da İngilizce konuşan birilerini bulmak da oldukça zor..yollar kötü..şans yardım etti de bulduk diyelim :) İtalya'da bir daha araba kiralamak yok..
Burası kuzeyde..İtalya'nın güneyi ile kuzeyi bambaşka dünyalar.. kuzeydeki bu kaotik duruma rağmen avrupalı.. :) Bu seyahatlerim de hep Milano üzerinden olduğu için ünlü Duomo meydanını gezmeye bol bol vaktim oldu..tepesinde parlayan altın heykel ile o kocaman katedral, kapalı çarşısı ve çeşmeleriyle güzel Duomo meydanı..biraz ileride moda rüzgarlarının ve ünlü markaların kendini gösterdiği lüks caddesi..kapalı çarşı içinde bir yer çizmişler..oyuk..topuğunuzu o oyuğa koyarak 360 derece dönerseniz, Milano'ya tekrar geliyor muşsunuz..Hani şu her yerdeki batıllıklardan :)..yaptık mı? yaptık :) Milano'da Türkler çok fazla, tabi bulunma amaçları daha çok okul gibi görünüyor..öğrenciler yani..Avrupa'nın özgürlüğü hissettiren yüzü... sanıyorum hayatımda ilk ve tek görüşüm, elele tutuşarak yürüyen 2 takım elbiseli gayin hemen önümde öpüşmesi...
Milano notlarım da 2007-2009 arasından..çok resim vardı ama kim bilir nerede..o zamanlar yazmıyorduk da..hatırlamıyorum bile kaldığım oteli, civarda gittiğimiz meydanları, köyleri..puslu hepsi, hayal gibi..

Sıradan devam edelim Polonya ile..Varşova ve Ludz seyahat ettiğim şehirler..mayıs ayı boyunca kalmıştım Ludz da..Varşova'ya 3 saat uzaklıkta, Polonya'nın 2. büyük şehri..taksiyle sağlanıyor ulaşım..buralarda araba kiralamak güvenli değil diyorlar, biz de dinliyoruz :)...eski sovyet yönetiminin izleri kalmış şehirde..gri lojmanlar ve standart arabalarla hemen hissediliyor avrupadan gerilik..bir de hüzün var Polonya'da, her köşede, her binada hatta gökyüzünde bile...istiklal gibi caddesi var Ludz un..Piotrowska..tüm restaurantlar, barlar, eğlence merkezleri burada..çok alkol tüketiliyor, kızları çok güzel ve rahatlar..2006 da ben oradayken, manufactura diye bir alışveriş merkezi açılacaktı, hazırlıkları devam ediyordu..2011 de gittiğimde eskimmişti bile :) güzel bir meydan yapmışlar..yanında hemen eski tütün fabrikasından çevrilen Fabrika oteli..yer olmadığı için burada kalamadım ama lobisi bile çok ilginç, güzel görünüyordu, yine yolum düşerse, yerimiz kesin belli :) 2006 da kaldığımız otel, amerikan filmlerindeki moteller gibi..manufactura açılacak ya otel yok Ludz da..otelin altında motosiklet tamircisi falan var..arkada bahçesi..enteresan, güzel ve küçük bir yerdi..adını hatırlamıyorum orası ayrı .. :)
Bir haftasonu büyük araç kiralayarak gittik Varşova'ya..kalabalığız..Eski Varşova'ya geçtik..Life is Beautiful'daki meydan, görülmeye değer..Kocaman bir parkı var Varşova'nın, yemyeşil ve rengarenk, harika..burayı bir de karlar altında görmeli..kilisede düğün..klasik her Türk gibi, nasılmış acaba burada merasim diye ucundan biraz düğüne katılarak yollarda dolaşmaya devam..askerlerin elleri ve kolları lastik gibi sallanıyor yürürken...geleneksel kıyafetli gruplar folklorik danslar yapıyor, ben de katılıyorum azıcık aralarına :) Yine kocaman katedral, saat kulesi, meydan..her köşede ayrı anlamlı bir heykel..Varşova adeta bir tablo, bir biblo meydanlarıyla..Hüznün ve güzelliklerin şehri..


Bir haftasonu da planımız Avusturya üzerinden İtalya'ya inmekti.. Innsburuck'tan başladık, Venedik'e kadar olsa da plan Bolzano'da kaldık..Innsbruck, beni büyüleyen şehirlerden biri..kayak cennetiymiş meğer, dağdaki otellerden birinde kalmıştım, ilk sıcak şarabı keşfettiğim yer..Şehrin ortasından nehir geçiyor..Deep Purple posterleri her yerde..meydandaki kafelerde oturup birşeyler yerken fark ediyorum ne çok Türk var yine buralarda..bugünlerde artık Türkiye'de de heryerde olan sokak sanatçıları, sabit duran arkadaşları ilk gördüğüm yer..gri yaldızlı boyalı kız hareket edince anlamıştım onun canlılığını.. :) sene 2006 demeden geçmeyeyim :) Avrupa'da sınırlar içiçe geçmiş, ne zaman hangi ülkede olduğunu anlamak bile zor..Almanya'dan inince güneye, Alpleri adeta delip geçmiş uzun uzun tünellerle ulaşıveriyorsunuz İtalya'ya..hayatımın en uzun tünellerinden geçtiğim bu seyahatte, artık bitsin istedim yollar ilk defa..gökyüzü nü görebilelim.. bilmiyorum kaç km gittik ama bizdekilerle karşılaştırılır seviyede olmadığını kesinlikle söyleyebilirim.. Dışarda yeşil, mavi bir arada.. muhteşem doğa..tepelerde tek tük tapınaklar var..birine giriyoruz biz de.. her yerde Japonlar :) çok merdivenle çıkılan bir tepedeki bir tapınak..isim? hatırlamıyorumm :( etrafta pirinç tarlaları.. resimlerdeki gibi..düzen içinde, sıra sıra.. hatta ilk defa o zaman görüyorum pirinç tarlası nasıl olur gerçekte.. :)
Bu kadar çok km den sonra Bolzano'da durmak en uygunu..4 yıldızlı deseler de 2 yıldızı hakeden bir otel bulup, yerleştikten sonra gerçek pizza fırını bulma zamanı.. :) ağzına kadar dolu bir yerde her çeşit pizzanın bulunabildiği bir fırın restaurantta pizzalarımızı alıyor, dışardaki festivale katılıyoruz.. pizza buradaki ve İtalya'nın diğer şehirlerindeki yediklerimizden oldukça farklı..en büyük farklılık hamurunda..yufka ekmek kadar ince..festival neden düzenlemişti hatırlamıyorum ama herkes maskeliydi ve sokaklarda adeta karnaval coşkusu vardı, ve çok eğlenmiştim onu hatırlıyorum :)

Bir de  son olarak hatırlayabildiğim Macaristan var.. Budapeşte'ye uçtuk..araçla Nyirbator'a geçiyoruz..Macaristan'ın doğu ucunda bir kasaba..araçla yol uzun sürüyor, bir ara bu araçtan inip, başka birine geçiyoruz felan..otelde hahamlar var bolca..heralde bir takım toplantılar var..kasabayı gezelim ve yiyecek bir şey bulalım diye yürüyoruz sokaklarda..Avrupa'da ama Avrupa'dan uzak, yalnız ve sessiz kalmış bir kasaba..vitrinlerdeki kıyafetler 80'lerden kalma.. bolca kilise var, sürekli çanlar çalıyor..tek güzel tarafı yemyeşil..kocaman bir ağaç hatırlıyorum yolun ortasında..Zaman çok kısıtlı, vizede tam günü gününe..malesef gezemedik Budapeşte'yi..artık ilerde planlanacak doğu Avrupa turunda :)